24 Kasım 2009 Salı

3 Film Birden

3 film birden kuşağımızda bu hafta birbirinden güzel
3 aşk filmi var :)
Üçünün de tarzı birbirinden tamamen farklı
üçü de izlenmeye değer...
İlk filmimiz 1995 yapımı müthiş etkileyici bir aşk filmi. Baş rolünü Meryl Streep ve Clint Eastwood'un paylaştığı bu film uzun yıllardır izlemediğim kadar etkileyici bir aşk filmi. Sonunda ağlamaktan içim çıktı. Meryl Streep'in oyunculuğuna bir kez daha hayran kaldım. Ruhum okşandı. Israrla tavsiye ederim. IMDB notu: 7.2 Benim notumsa: 8.0
Bir blogger arkadaş izlememi önermişti. Ben de aynen sizin izlemenizi öneriyorum.
Ama mendilleri hazırlamayı unutmayın!İkinci filmimiz henüz vizyona girmeyen Almodovar'ın son filmi. Baş rolünde yine Penelope Cruz var ve Almodovar sevenler için izlenmesi gereken bir film. Aslında tipik bir Almodovar filmi desem daha doğru olur. Burada konu edilen aşk da oldukça ilginç. Sonu benim için biraz yavan, biraz havada kaldı ama olsun. IMDB notu: 7.2 Benim notumsa: 6.5Son filmimiz her ne kadar başında "bu bir aşk filmi değildir" dese de aşkı anlatan süper bir film. Yönetmenin kurgusuna bayıldım. Filmin sonuna bayıldım. Enerjik, neşeli, zekice bir film. IMDB notu: 8.2 Benim notum da aynısından olsun :) Bu filmi de bir blog da okuyup satın almıştım. Bloglar bu konuda çok işe yarıyor. Son zamanlar da saçma sapan Amerikan filmleri izlemekten sıkılan ben bu 3 filmle pek bir mutlu oldum.

Siz de en sevdiğiniz ya da son zamanlar da severek izlediğiniz filmleri yorum kısmına yazarsanız onları da seyretmekten mutlu olurum. Teşekkürler...

20 Kasım 2009 Cuma

Torba Deyip Geçmeyin

Çok ilginç işler var. Mesela bu ince uzun torbalara şemsiyenizi bırakıyorsunuz. Şemsiyenizden akan sular bu kova/bardak tarzı şeyleri dolduruyor ve temiz suyun önemine vurgu yapılıyor. Tıklayın yakından inceleyin.
Aşağıdaki gibi komik işler de var. Bu torbaları kullananlar varsa, onları cesaretlerinden ötürü taktir etmek isterim.

Böyle içinizi burkan işler de. Ben eğer torbamın içinde böyle bir şey görsem çok etkilerim kesin.


Bu sosyal mesajlı torbalardan ben de istiyorum, bunları gönüllü olarak sürekli kullanabilirim.


19 Kasım 2009 Perşembe

Kendi Süsünü Kendin Yap!

Bu sene yılbaşı ağacınızı kendi yaptığınız süsler süslesin. Yaratıcılığın sınırı yok.
İnternette dolanırken bulduğun bu site (www.create-your-style.com) çok ama çok hoşuma gitti.
Bunun gibi bir sürü cici şey var ve nasıl yapıldığını adım adım anlatıyor. Zamanı ve zevki olan herkese tavsiyemdir. Bloglarda gezinirken görüyorum aramızda hünerli ve yaratıcı çok arkadaş var. Bunlardan daha güzellerini yapacaklarına eminim.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Yılbaşı Coşkusu


Müşterilerimiz için yılbaşı hazırlıklarına Ekim ayından başladık. Şu an için ise son sürat yılbaşı işlerini yetiştirmeye çalışıyoruz. Anlayacağınız her sene olduğu gibi bu sene de yılbaşı heyecanı bize erken geldi. Reklamcı olduğumdan beri özel günleri daha az seviyorum. Çünkü pazarlama kokan hareketler bunlar. Ayrıca her sene önemli günlerde ne yapacağız derdi fazlasıyla kasıyor bizi. İnsan ister istemez kendini tekrar ediyor. Ama yine özel günler içinde en sevdiğim YILBAŞI.

Kendi evime yılbaşı ruhunu yansıtacağım yılbaşı ağacımı bayramda yapmaya karar verdim. Rahat zamanda, her zamanki gibi özene bezene yapmayı düşünüyorum. Ne de olsa bu bizim için bir ritüel. Doğduğum günden beri ailemle yapıyoruz.

Yılbaşı kartı bir zamandır yollamıyorum. Eskiden herkes için özel bir kart seçer, teker teker yazar, yollardım. Bize gelenleri de önce yan yana salonda sergilerdim. Sonra bir kutuda koleksiyonunu yapardım. Ama geçen yıllar içinde gelen kartlar da azaldı. Şimdilerde ise sadece mail kutuma e-card'lar düşüyor.

Hediye olayı eş-dost arasında devam etse de, eskiden okulda sonra işyerinde yapılan çekilişler de bitti.
Bu senenin sürprizini Prima Rima yaptı ve bloglar arasında bir çekiliş düzenledi. Bu sene hayatımda ilk defa hiç tanımadığım birine hediye alacağım/hiç tanımadığım birinden hediye alacağım. HEYECANLIYIM!

Not: Bu sene kendi elimle yılbaşı kartları yapmaya karar verdim. Adreslerinizi e-postama yollarsanız sizin için de bir tane yapabilirim.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Yaratıcı :)

Bunu görünce aklıma hemen lavabolara reklam verme fikri geldi. Bir orası eksik kalmıştı...
Eskiden her evin tuvaletinde klozet takımı olurdu. Ben şahsen hiç sevmen ama şimdi de moda olsaydı, böyle komik bir klozet takımı alırdım herhalde.
Halı da oturmayı sevenler için çok akılcı bir çözüm. Ben mesela en çok halı üstünde ders çalışmayı severdim. Çalışma masama kaç kere oturmuşumdur acaba şu ömrü hayatımda? Bir de makyaj masama?
Kolteyller için süper bir çözüm. Bir kokteylde tabağa takılan kadeh tutacağı görmüştüm. Çok rahattı. Bu da çok akılcı.
Çok şeker. Özellikle masal okuyan dedeler ve torunları için.
Benim gibi düz kesme özürlüyseniz işinize yarayabilir.
Ayyy bu da çok ciciymiş... Ama bence ısıtmalı olmalı ki bu yastıklar anne sıcaklığını da hissetsin :)

13 Kasım 2009 Cuma

Mutluluğun Sırrı

Dün babam bana mutluluğun sırrı diye ppt yollamış. Mesaideyken açtım bağıra bağıra okudum. Çünkü iş yerindeki herkes bir süredir gece-gündüz çalışmaktan oldukça depresif. Hepimiz birlikte öğrendik mutluluğun sırrını.

Şimdi sıra sizde:
Psikologlar araştırmışlar ve düşünülenin aksine paranın mutluluk getirmediğini tespit etmişler. Temel ihtiyaçları karşılandığı sürece, daha fazla para ekstra bir mutluluk getirmiyormuş.
Birçok bilim adamının bu konuda yaptığı araştırmalardan çıkan ilginç sonuçlara göre mutluluğun, bizim sandığımız etkenlerden çoğuyla hiç bağlantısı yokmuş.

Para? Hiç alakası yok!
Eğitim? Hiç etkisi yok!
Zekâ? Aynı şekilde!
Gençlik? Bilakis!
Yaşlıların hayattan gençlere göre daha çok zevk aldıkları ve depresyona daha az meyilli oldukları kanıtlanmış!
Evlilik? Araştırmalara göre, evli insanlar bekârlara göre biraz daha mutlu olsa da, bunun sebebi zaten mutlu olmaya meyilli insanların evlilikleri daha kolay yürütmesiyle ilgili olabilir!
Güneşli havalar? Hayır!
Amerika'nın bol yağmurlu bölgelerinde yaşayanların Kaliforniyalı lara göre daha depresif olmadığı kanıtlanmış!

Peki o zaman insanları mutlu eden nedir diye sorabilirisiniz. Cevabı basit. İNANMAK!
Bulgulara göre dini inanç insanların mutluluğunu artıran önemli bir etkenmiş. İnanan insanlar zorluklara karşı daha kolay göğüs geriyor ve daha iyimser oluyorlarmış.
ARKADAŞLAR, mutsuzluğa karşı müthiş bir ilaçmış! Ahbapları, dostları, aileleri ve çevreleriyle daha yakın ve sık ilişki kuran insanlar karamsarlıktan uzak kalmak için en etkili formülü bulmuşlar.
Ayrıca 900 kişiye uygulanan bir test sonucu en çok mutlu eden aktiviteler saptanmış.
En çok mutluluk veren aktiviteler; arkadaşlarla sosyalleşme, evde yatıp gevşeme, dua etme ve yemek yeme... Bunları spor yapma ve televizyon seyretme takip ediyormuş.
Tuhaf ama 'çocuklarla ilgilenmek' listenin en altlarında, ev işinin bir sıra üstünde yer alıyormuş. Çoğu insanın hayatında mutluluğunun kaynağı olarak gördüğü çocukların, günlük hayatın mutsuzluk sebeplerinden biri olması ilginç! Demek ki, mutlu ettiğini sandığınız her şey mutlu etmiyor!

Tüm psikologların üzerinde fikir birliğine vardıkları üç mutluluk formülü var:
Şükretmek, iyilik yapmak ve yaptığın işi sevip daha çok konsantre olmak!

Şükretmek, hayattan duyduğun memnuniyeti ifade etmek, hatta bunu düzenli olarak yazmak ve söylemek, sadece insanın keyfini yerine getirmekle kalmıyor; Kaliforniya Üniversitesi' nin araştırmasına göre fiziksel sağlığı düzeltiyor, enerji seviyelerini yükseltiyor, acı ve yorgunluğu azaltıyormuş.

İyilik yapmak, sözgelimi düzenli olarak bir huzurevini ziyaret etmek, bir komşuya yardım etmek,
babaanneye mektup yazmak, mutluluk derecesini ani ve dramatik biçimde artırıyormuş.

Yaptığınız işi sevip, o işe bütün konsantrasyonunuzu ve enerjinizi severek vermek de, mutluluğun formüllerinden biri. Marangoz olsanız da, doktor olsanız da böyle.

Ne para, ne aşk, ne güneş, ne gençlik!!!

Psikologlar yine bize anaokulunda öğretilenlerle kutsal kitaplarda yazılanları bulmuşlar:
Mutlu olmak için ÇALIŞ, İYİLİK YAP, ŞÜKRET!
Bot: Gülse Birsel'in 29/01/2007 tarihli yazısından derlenmiştir.

11 Kasım 2009 Çarşamba

"Vatan Yorgunuyum"

Bugün Murathan Mungan duygularıma tercüman olsun:

"Şu memlekette yaşayıp da yorgun olmamak mümkün mü? Beden yorgunluğu dediğinden ne olacak, iki-üç dinlenmeyle geçer, ama ben aslında vatan yorgunuyum! Ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum. Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtmaz beni sanırken, her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum."


Daha güzel nasıl ifade edilebilirdi ki...

Murathan Mungan, Yüksek Topuklar Sayfa: 109

10 Kasım 2009 Salı

Reklam Yapıyorum

Mesai demek, her akşam saat 19.00 civarı ne yiyeceğiz demek. Hep aynı yerler, hep aynı lezzetler sıkıyor insanı ister istemez. Mesainin de sıkıcı olduğunu düşünecek olursak, yemek önemli!

4 yıldır Ortaköy civarını hatmettim işte size Ortaköy civarında yemek yenecek bir kaç iyi yer:
BİZCEKURU: Dereboyu Caddesinde. Kuru fasulyesi olağanüstü güzel. www.bizcekuru.com
SOYDAN KÖFTE: Dereboyu Caddesine paralel. Turşusu ve pideli köftesi harika. İşkembe çorbası da güzelmiş, ben içenlerin yalancısıyım. www.soydantursu.com.tr
KIRÇİÇEĞİ: Muallim Naci Caddesinde. Çorbaları şahane. Pideleri enfes. Çıtır kıymalı pidesi favorim. www.kircicegi.com.tr
MANTI EVİ: Sahilde. Çiğ böreği ve mantısı çok güzel. Paçanga böreğinin de hakkını yemeyeyim.
NEŞE: Sahilde. Menemeni çok meşhur. Pilavüstü kurusu İstanbul'un en iyilerinden. Tavuk suyuna çorbası harikaymış, ben içenlerin yalancısıyım çünkü onu da içmiyorum :)

9 Kasım 2009 Pazartesi

Yavaş Yavaş! YETİŞEMİYORUM!


Tabii ki zamanın akış hızı göreceli ama benim için bu aralar zaman çok hızlı akıyor...

Tüm müşterilerimin işleri çok acil. Çok ama çok acil. Sanırsınız hayat memat meselesi. 8 saat mesai asla yetmiyor. Bırakın 8 saati, geçenlerde iş yerinde 24 saati devirdik yine de ne iş bitiyor ne de işin aciliyeti...

2 hafta önce ehliyet kursuna başladım. Hafta sonlarım sabahtan akşama kursta, akşamları da ödev yapmakla geçiyor. Ne ev işi yetişiyor, ne de sosyal hayata ayrılan zaman. Bugünlerde böyle. Yapacak bir şey yok. Tanrı hepimizi egosu yüksek, işgüzar ve iş bilmez insanlardan korusun.

3 Kasım 2009 Salı

Issız Adam

Az önce televizyonda Issız Adam'ı izledim. Geçen sene sinemada izlediğimde hüngür şakır ağlayan ben, sinema çıkışı uzun süre kendine gelemeyen ben, hiç de ağlanacak bir şey yoktu diyenlere ağlanacak çok şey olduğunu savunan yine ben... AĞLAMADIM!!!
Evde DVD'si olmasına rağmen, tekrar izlemeye cesaret edememiş, aman şimdi yine ağlarım ne gerek var ki demiş, kendimi Issız Adam'da ağlanıra şartlamış ben... AĞLAMADIM!!!
Issız adamlara saygı duyuyorum, onlara ıssız hayatlarında mutluluklar diliyorum. Ama artık onlar için ağlamayı red ediyorum.
Ayrıca film ikinci kere seyredecek kadar güzel değilmiş. Bu sefer bana oldukça yavan geldi. Oysa Çağan Irmak'ın Babam ve Oğlum filmini ikinci kere izlediğimde de ilki kadar etkilenmiştim. İlkiyle aynı şiddette ağlamıştım :))

Yeri gelmişken söyleyeyim. En sevdiğim film Amores Perros (Paramparça Aşklar ve Köpekler)
Ayrıca Rezervuar Köpekleri, Hannibal, Katil Doğanlar, Baba 1-2-3, U-Dönüşü, Carlito'nun Yolu, Fargo, Kelebek Etkisi, Requiem For A Dream, Trainspotting, Parfüm izlediğimde beni çok etkileyen filmler...