28 Mart 2008 Cuma

AAAAAAAAAAA!!!!!!!

İstiyor insan herşeyi istiyor. Hem de aynı anda...
Nedir bu herşey?
Yaptığın işi, iyi yapmaya çalışacaksın. Kafa patlatacaksın. Uyduruk kaydırık olmamasına uğraşacaksın. Bu yeterince zor zaten. Sabah akşam işle yatıp kalkman gerekiyor. Ama işte an geliyor, o da insanı kesmiyor. İnsan, yatağına iş dışında, başka şeyler de almak istiyor!
Ee peki, âşık oldun diyelim. Sanki bir ilişkiyi yürütmek kolay? O da inanılmaz emek istiyor. Diyelim ki, iyi gidiyor. Şükrediyorsun. Ama bu sefer ne oluyor?
İki kişilik bir dünyada Küçük Prens ve Küçük Prenses olarak yaşamaman gerekiyor. Sosyal hayatın da olacak. Gideceksin, dostlarınla, arkadaşlarınla vakit geçireceksin. Peki, anladık, onu da yaptın. Ama kendini de beslemen gerekiyor. Ruhunu yani. Okunacak kitaplar, gezilecek sergiler, izlenecek filmler var. Ne yazık ki iş, ruhla da bitmiyor. Bütün bunları yaparken bakımlı ve güzel olmak icap ediyor.
Ee 30 yaşından sonra da iyi durabilmek için epey bir çaba gerekiyor. Spor yapacaksın spor! Yine fedakarlık: Ya sabahın köründe kalkıp bir saat yürüyeceksin ya da iş çıkışında herkesi ekip yüzmeye gideceksin.
Ay bitmiyor!
Paran olması gerekiyor, sabrın olması gerekiyor, vaktin olması gerekiyor, kuaföre gitmen gerekiyor, dip boya yaptırman gerekiyor, manikür, pedikür, sonra aileni ihmal etmemen gerekiyor, varsa çocuğunla günde en az iki-üç saat sarmaş dolaş olman gerekiyor, onun sağlığı, senin sağlığın, evin bakımı, onarımı, arabanın durumu...
Ee ne oluyor?
Suçluluk ve vicdan azabı içinde kıvranıyorsun. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyorsun. Beceremiyorsun. Hepsinin altından kalkmaya çalışınca da... Toptan çuvallıyorsun!
İyi bir iş mi çıkardın, patronun 'Bugün amma da çirkinsin!' diyor.
Güzel mi görünüyorsun, bu sefer işinde 'low profile' oluyorsun. Evin güzel mi oldu, ha ha ha parasız kalıyorsun. Tam kendini iyi hissediyorsun, bu sefer de şişmanlamaya başladığını farkediyorsun.
Ben kaçmak istiyorum!
Ben bu yazı üstüne çığlık atmak istiyorum.
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA !!!!!!!

Not: Bu yazı bugün bana internetten geldi. Bir çığlık attım :)

27 Mart 2008 Perşembe

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ KUTLU OLSUN

Rosina Wachtmeister Theatre Cat

Bu benim salonumda asılı duran tablo. Aslında bir puzzle. Geçen sene çok sıkıntılı bir dönemimde bunu alıp yapmaya başlamıştım çünkü kafamı dağıtıyor, yalnızlığımı gideriyor ve beni rahatlatıyordu. Bir ay gibi bir sürede yaptım bitirdim, çerçevelettim astım. Sonra kesmedi bir tane daha yaptım. Bu arada gören arkadaşlarım çok beğendiler. Filiz ona da yapmamı istedi. Demet satın alıp kendi yapmaya başladı. Neyse bunu onların ve benim ilk görüşte sevmemizin nedeni sanırım Tiyatro ve Kedi. Üçümüzün de ortak noktası. Dünya Tiyatro Günü'nüz kutlu olsun dostlarım. Tiyatro sevdamız olmasaydı biz bugün birbirimizi tanımıyor olacaktık.

26 Mart 2008 Çarşamba

SOBELENDİM

Demet beni sobeledi o ne demekse? Şimdi alfabenin her harfiyle aklıma gelen kelimeleri yazacağım. Neden? Bilmem ki adet yerini bulsun. Hakikaten bu işin kuralı ne? Sadece ilk aklına gelen kelimeleri yazmak mı?

A arı, araba, alibaba, armut, ayva
B burcu, burç, bilye, baba
C cadı, cadde, cimri, cüneyt
Ç çadır, çan, çanta, çilek
D demet, dergi, dün, dosya
E etek, emine teyze, emek, ekin
F filiz, fasulye, fındıklı, fincan
G göz, gömlek, gündem, gitar
H hayal, halı, harika, hikaye
I ışık, ılık, ıtır, ılgaz
İ iz, ilhan, ibre, inek
J janjan, jel, jet, jumbo
K kaya, kalabalık, kaka, kadın
L leyla, lale, leylak, lahmacun
M mumya, manisa, muğla, masa
N nermin, nane, naylon, nemrut
O okul, oley, otobüs, oda
Ö öküz, özlem, ölüm, öpücük
P pırasa, paris, para, pil
R rusya, rakı, roka, renk
S saksı, selvin, soğan, sade
Ş şampuan, şapka, şapanya, şile
T toğan, trabzon, türk, toka
U uzay, uydu, ufuk, un
Ü üzüm, ülke, ütü, üşümek
V vazo, valiz, vida, vileda
Y yalnız, yoğurt, yokuş, yurt
Z zeynep, zarf, zor, zencefil

Vay be neler çıktı? Bir psikolog olsa da şunu analiz etse. Ama ben hızlı düşünerek ilk aklıma gelenleri yazdım. Yoksa bu biraz düşünüp sevdiğin şeyleri yazarak mı oluyor? Demet bir taş attın kuyuya çıkar bakalım şimdi. Ben de kimi sobelesem????
sıradanbirinsaningunlugu EBRU SOBELENDİN!!!

21 Mart 2008 Cuma

EBRUSUMUN DOGUM GUNU

Bugün Nevruz. Bahar Bayramı. Ekinoks. Gece-Gündüz eşitliği. Bir deee Ebru'nun doğum günü.
Doğum günün kutlu olsun Ebru'cuğum. Yeni yaşında tüm güzellikler senle olsun. Sağlıkla, mutlulukla, başarıyla, sevdiklerinle bir yıl diliyorum sana. MUCKKK

BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE?


Geçenlerde annem verdi bu kitabı bana. Ona da arkadaşı vermiş. Okumuş beğenmiş hatta beğenmenin ötesinde ilginç gelmiş ona. Bir de sen oku sonra konuşalım dedi. Oldukça sürükleyiciymiş hemen okuyup bitirirsin dedi. Hakikaten de öyle. Vakti olanlar bir günde vakti olmayanlar en çok bir hafta da bitirir. Dili o kadar akıcı ki okuması gayet kolay. Üstelik merak uyandırıyor insanda. Bir an önce bitirip sonunu öğrenmek istiyorsun. Yavaş yavaş çözülen bir polisiye gibi aslında. Romanın başından sonuna kaçan bir ana-kız var. Hayatları otel odalarında, farklı şehir ve ülkelerde geçen. Niye kaçıyorlar, kimden kaçıyorlar belli değil. Aralarındaki ilişki o kadar travmatik ki dudak uçuklatan türden. Kızı için tüm dünyayı karşısına alan bir anne ve annesinden başka hiç kimseyle ilişkisi olmayan bir kız. Daha fazla da anlatmayayım okumayan varsa okusun bence.

20 Mart 2008 Perşembe

HER YER MECRA

Klasik basın ilanı, billboard dönemi bitti. Şimdi moda her yere reklam vermek. İnsanların olmadık yerlerde karşılarına çıkıp onları gülümsetebilmek. Bakınız adamlar Viagra için ne yapmışlar yurtdışında. Otopark biletine reklam vermişler. Biletin üstünde "Pfizer'in sizin aşk hayatınızda neler yapabileceğini görmek için lütfen bileti sokunuz" yazıyor. (Pfizer diyor çünkü ilaç reklamı yapmak yasak) Bileti sokunca da bariyer kalkıyor. Tabii Viagrayı hatırlatmak için bileti de bariyeri de mavi yapmışlar. Yuh diyorum başka da birşey demiyorum. Reklam da bir kültür göstergesi. Bizim bu konuda da ne kadar geride olduğumuz ortada.

19 Mart 2008 Çarşamba

ŞAPKA ÇIKARIYORUM




Böyle zekice işleri görünce kıskançlığımdan çatlıyorum. Çünkü aslında o kadar basit ki herkesin yapabileceği kadar basit. Ürün: Sebamed-sivilceli ciltler için yüz yıkama jeli. Fikir: Pürüzlü duvar üstüne poster asmak. Boşuna dememişler SIMPLE IS THE BEST diye. Yapan meslektaşlarıma huzurunuzda şapka çıkarıyorum.

16 Mart 2008 Pazar

EVİME BAHAR GELDİ!





Bazen düşünürüm İstanbul yerine bir Ege ya da Akdeniz köyünde doğsam nasıl olurdu diye. Meyve bahçelerim olsa, hayvancılıkla uğraşsam, çiçekler eksem... Doğayla içiçe bir yaşam sürsem... Ama öyle bir yerde doğmadığım gibi yaz tatillerinde gittiğimiz bir köyümüz bile yok bizim. Annem şehirli, babam şehirli. Bildiğimiz tek köy oturduğumuz Mecidiyeköy :) Üstelik ailede benden başka böyle bir hayata özlem duyan da yok. Ben kime çektim acaba? Aslında babaannem bahçe delisi, bu yaşında hala ağaçlarının, çiçeklerinin derdinde. Emine teyzemin evi orman, öyle bereketli bir eli var ki ne ekerse tutar. Rahmetli anneannem de öyleydi. Sanırım benim toprak merakım onlardan geliyor. Bayılıyorum toprak mıncıklamaya ekip biçmeye. Geçen gün bir fuar davetiyesi geçti elime. Bahçe fuarı, gideceğim diye tutturdum. Nirva demez mi hangi bahçe, senin bahçen mi var diye. Balkonum var benim: yarım metreye, iki metre :) Bir sürü de çiçeğim var. Yukarda gördüğünüz yeni açan dış ortam açelyam. Onun altındaki iç ortam açelyam. Hemen altındakiler menekşelerim. Moru geçen hafta ben aldım, beyazı Filiz dün getirdi. Hemen onları da ektim güzelce saksılara. Saksı ve toprak çok önemli. Diğerleri henüz açmadılar. Naz yapıyorlar. Açsınlar onları da fotoğraflıyacağım. Bakın bakalım ben de daha neler var.

13 Mart 2008 Perşembe

PÜF NOKTALARI 2

Hayatı kolaylaştırmaya dair püf noktaları verdiğim yazı çok beğeni topladığı için (yalanımı yiyim) devam ediyorum. Buyrun hayatınızı kolaylaştıracak birkaç ipucu daha.


Dirsek ve topuklarınızın sertleşmesini istemiyorsaniz, bir dilim limon ile ovun. Böylece yumuşacık olacaklardır. (Bunu denemek lazım. Gerçekten merak ettim şimdi işe yarayıp yaramadığını. Ama şunu söyleyebilirim ki geçen gün Kırlangıç markasının zeytinyağlı sabununu aldım. Hiç güzel kokmuyor ama şimdiye kadar kulladığım tüm sabun ve vücut jelleri içinde en iyisi diyebilirim. Ne varsa doğallıkta var. Cildim yumuşacık oldu. Sanki krem sürmüşüm gibi.)

Soğan, sarımsak kesmeden önce parmaklarınıza limon suyu sürerseniz, istemediğiniz kokulardan kurtulmuş olursunuz. (Bunu kesin demeliyim tabii yemek yaparsam :)

Kızartma kokularının bütün eve yayılmaması için yağın içerisine bir iki dal maydanoz atın.
(Maydanozdan nefret ederim. Bu yüzden de satın almışlığım yoktur. Evde de hiç bulunmaz. Şimdi ben ne atacağım yağın içine? Üstelik ben kızartma işini fritözde yapıyorum. Aynı şey onu içinde geçerli mi acaba?)

Gözlüğünüzün vidası çok çabuk çıkıyorsa vidayı takmadan önce, vidanın gireceği deliğe renksiz oje damlatın. Vidayı öyle takın. (Biz bu renksiz ojeyi kaçık çorapta kullanırdık. Hatırlıyor musunuz?)

Peyniri kolay rendelemek için, 15 dakika buzlukta bekletin.
(Hangi peynirden bahsediyor bu acaba? ben zaten peyniri gayet rahat rendeliyorum. Asıl çikolata rendelemek zor :P

Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yıkamada bir gece soğuk suyun içerisinde bekletin, sonra yıkayın, çekmeyeceklerdir. (Benim giysilerim zaten hiç çekmiyor. Çünkü 40 dereceden daha sıcak suyla yıkamam. Demet bana bir kere demişti hiç bir kumaş türünü 40 dereceden fazla sıcalıkla yıkama diye. Onu dinliyorum.)

7 Mart 2008 Cuma

KOKULAR

Sigarayı bırakan insanlar için hep tat alma duyularının gelişeceği, her şeyin artık çok daha lezzetli geleceği söylenir. Çünkü sigara büyük ölçüde tat alma duyusunu köreltmektedir. Ama nedense kimse koku alma duyusundan bahsetmez. Sigara asıl koku alma duyusunu köreltiyormuş arkadaşlar. Ben bunu anladım. Hiç almadığım kadar iyi koku alıyorum artık. Herşeyin kokusunu çok daha net alıyorum. Bu iyi mi derseniz onu bilmem. Çünkü etrafta o kadar çok kötü koku varmış ki. Aman aman... Özellikle de sigara kokusu. Lütfen sigara içen arkadaşlarım alınmasınlar ama bu berbat bir koku. Ben de bu kadar kötü mü kokuyordum diye soruyorum şimdi kendime. Parfüme dünyanın parasını verip bu kadar kötü mü kokuyordum? O kadar şampuan, vücut jeli, vücut losyonu, deodorant, parfüm ve diş macunundan sonra böyle pis mi kokuyordum? Hele de kıyafetlerim. Onlara da dünyanın deterjanını, yumuşatıcısını koyuyordum üstüne de dolapta aralarında sabunla saklıyordum. Böyle berbat mı kokuyorlardı? Evet arada kıyafetlerimin, saçlarımın sigara koktuğunu fark ediyordum, ama içmeyen için onlar her zaman öyle berbat kokuyormuş. İyi ki benim tüm sevdiklerim sigara içiyorlarmış da, ben onlara böyle kokmuyormuşum. Şimdi ise durum daha berbat çünkü hem içen insanların kokusunu duyuyorum, hem de onlar yüzünden hala kokmaya devam ediyorum. Ama gelin görün ki kendimi daha temiz hissediyorum. Gerçekten daha temiz. En azından birine sarıldığım zaman ağzımın, saçlarımın, üstümün buram buram sigara kokmadığını biliyorum. Keşke herkes sigarayı bıraksa :)