Amsterdam'dan dönüşü 12 saatlik yolculuğun bizi çok da yormadığını görerek, ertesi gün de 12 saatlik Lüksemburg turu almaya karar verdik. Zira sadece Pazar günleri yapılan Lüksemburg turu için bu ilk ve son şansımızdı. Yine aynı tur şirketiyle yine kişi başı 50 Euro ödeyerek yine sabahın 9'unda yollara döküldük. Ama bu sefer tam tersi istikamete, güneye doğru yola çıktık. İlk durağımız Belçika sınırları içindeki Dinant şehri oldu. Güneşli bir Pazar sabahı Dinant, öylesine durgun, dingin ve huzur doluydu ki hepimiz ister istemez burada yaşasak nasıl olur diye aklımızdan geçirdik. İlk görüşte sevilen şehirlerden Dinant, güzelliğiyle size kendini hayran bırakan cinsten. Öyle güzel bir coğrafya üzerinde öyle önemli bir konuma sahip ki yüzyıllar boyu uğruna savaşlar verilmiş. Şehrin merkezinde tepede yer alan kale, her iki dünya savaşında da ağır çatışmalara sahne olmuş. Kaleye fünikülerle çıkmanızı önemle tavsiye ederim çünkü merdivenler dikliği ve çokluğu nedeniyle çıkılamayacak türden. Kaleye fünikülerle çıkmanın ve kalede rehber hizmeti almanın bedeli 7 Euro.
Yukarıda muhteşem bir manzara sizleri bekliyor. Muese nehri üzerinde böyle güneşli bir günde tekne turu yapmak süper olabilirdi ama bizim sadece 1,5 saatimiz olduğu için yapamadık. Kaledeki rehber 3 dilde kalenin tarihini ve burada yaşanan savaşları anlatırken ruhumu teslim ediyordum. Aynı şeyi 3 dilde dinlemek ne kadar da sıkıcı. Bence bizim gibi kısıtlı bir zamanınız varsa bu rehberli turu almasanız da olur. Çünkü minimum 30 dakika sürüyor.
Dinant'ın "couque" denilen kurabiyeleri çok meşhurmuş. Biz denemedik onun yerine pastanede gözümüze kestirdiğimiz çikolatalı bir pasta çok daha cazip geldi. Annemle birlikte nehrin kenarında afiyetle onu yedik. Zaten Pazar olduğu için dükkanların çoğu da kapalıydı ve biz sadece vitrinlerine bakmakla yetindik. Benim Brüksel'de görüp bayıldığım kedili biblolardan burada da vardı :)
Dinant'ın bir önemli özelliği de saksafonu icat eden Adolphe Sax'ın burada doğmuş olması. Bu nedenle Dinant saksafonun anavatanı kabul ediliyor. Görüldüğü gibi saxophone kelimesinin başındaki sax da bu adamın soyadından geliyor. Saksafon müzesi de Dinant'da görülecek yerler arasında. Biz vaktimiz dolduğu için sadece müzenin önündeki Adolphe Sax'ın heykeliyle fotoğraf çektirmekle yetindik. Caz meraklılarına duyurulur. Her sene burada caz konserleri veriliyormuş hatta birinde Amerika eski Başkanı Bill Clinton bile saksafon çalmış.
Güzeller güzeli Dinant'tan ayrılırken tipik bir Türk olarak, burada evler kaç paradır diye düşünmeden edemedim. Bu güzel evlerden birinde sakin bir hayat nasıl olurdu acaba? Ya da en azından Brüksel'de yaşayıp hafta sonlarını Dinant'da geçirmek :)
1 yorum:
ya kuzucum ya, bayıldım şu sizin tatile :) haftasonu daha da ayrıntı isterim, seneye de beraber mi gitsek ne yapsak?
Yorum Gönder