24 Ağustos 2008 Pazar

TATİL 3. DURAK DATÇA&KNIDOS

Marmaris'e gitmeden önce eşten dostan civarda gidilecek yerlerin listesini almıştım. Zeynep oralara kadar gitmişken mutlaka Kızkumu, Bozburun, Datça ve Knidos'a gitmelisin demişlerdi. Eee altımızda da araba var. Neden olmasın ki dedik ve gittiğimiz günün ertesi tekrar yollara düştük. Aman Allahım karayollarının yol tabelaları Allahlık. Bilmediğin bir yere gidiyorsan ya elinde çok ayrıntılı bir karayolları haritası olacak ya da iç güdülerin çok güçlü olacak. Biz de ikisinden de yoktu :) Hemencecik kaybolduk. Garip garip dağ yolları, kuş uçmaz kervan geçmez. Derken bir iz bulduk Hisarönü diye bir yerde durduk. Millet sörf yapıyor, millet dediğim turistler. Nerden buluyorlarsa buraları. Yarı Türkçe konuşan bir sörf hocasına Kızkumu'nu sorduk. Sağolsun tarif etti ve biz kendimizi bambaşka bir yerde bulduk :) Soradan öğrendik ki tam ters yeri tarif etmiş ya da biz onun güzel Türkçesinin kurbanı olduk yanlış anladık. Bilemiyorum artık o kadarını. Tek bildiğim kendimizi Datça yolu üzerinde bulduğumuz ve tek bir tabelaya rastlamadan dümdüz gittiğimiz. Bir ara gözümüze çok güzel bir koy ilişti. Eeee hava sıcak, içimizde de bikiniler. Hemen bir deniz molası verelim dedik. Aktur Kovanlık Tesisleri diye bir yerden girdik içeri. Kapıda kimliğimizi filan aldılar. Çamlar içinde enfes bir koy. Şezlong, şemsiye, duş, soyunma kabini, bar ne ararsan var. O kadar güzel bir yer ki biz kaç paraysa vermeye razıyız. Yüzdük, güneşlendik, duş aldık, giyindik gidiyoruz tek kuruş para isteyen yok. Kapıdan aldık kimliğimizi tekrar koyulduk yollara. Ayyy İstanbul'da Beach'lere para bayılmaya alışkın olan bana öyle garip geldi ki bu durum bu kadar olur. Tavsiye ederim yolunuz düşerse uğramadan geçmeyin.
Bu arada Datça'ya neden bu yaşıma kadar gitmediğimi hatırladım. Yolu çok kötü demişlerdi. Hayli haklıymışlar. Hatta az bile demişler, özellikle Knidos'un yolu tam bir kabus. Bildiğin keçi yolu. Bir taraf dağ, bir taraf uçurum. İniyorsun, çıkıyorsun, bir türlü varamıyorsun. Bu arada saatte yaklaşık saatte 30 kilometre hızla gittiğin için de yol uzuyor da uzuyor...
Datça bence hiç abartılacak güzellikte bir yer değil, en azından benim gördüğüm kadarı ile değil. Yani bir kere görmek lazım ama ikincisine gerek yok. Ama gizli kalmış koyları varsa bilemem. O kadar uzun uzadıya kalamadık Datça'da. Çünkü Knidos'a kadar gitmeye şartlamıştık kendimizi. Knidos ise parmakla gösterilecek güzellikte. Ama kesinlikle deniz yolundan ulaşımı tavsiye ediyorum. Çünkü karayollu stres yapıyor insanda. Yol boyunca küçük köylerden geçtik. Kapı önünde oturan teyzeler dayılar "hoşgelmişsiniz" diye karşıladılar bizi. Benim gibi bir İstanbullu için bu da garip tabii. Millet aynı plazada çalıştığı insanlara bile selam vermezken, aynı apartmanda oturup birbirini tanımazken, el sallayan gülümseyen köylüler pek bir hoşuma gitti. Tabela kıtlığı olduğu için hepsine Knidos'u sorduk. "Doğru git doğru" diye cevap aldık. Biz doğru gidiyoruz da bir yerde yol ikiye ayrılıyor. Orda da işte sezgilerine güveneceksin. Neyse sonunda Knidos'u bulduk. Ama biz yanlış yoldan geldiğimize çok eminiz, kesin buranın doğru düzgün bir başka yolu vardır diyoruz. YOKMUŞ :( Buraya daha elektrik bile gelmemiş. Ama Amerika'dan, İtalya'dan, İngiltere'den yatlar gelmiş... Pes diyorum başka da bir şey demiyorum.Denizi cam göbeği rengi, suyu buz gibi. Akdeniz ile Ege'nin kesiştiği çok özel bir noktada. Burada insanın ömrü uzar diyorum başka da bir şey demiyorum. Ayrıca dönüş yolunda Jandarma'nın kıçına takıldık kendimizi biraz olsun güvende hissettik. En azından arabaya bir şey olsa ses edecek birileri olur diye düşündük. Ne zekiyiz değil mi :P

23 Ağustos 2008 Cumartesi

TATİL 2. DURAK MARMARİS

Ayy ben tatile mi çıkmıştım? Nereye gitmiştim? Napmıştım? Valla hatırlamak da güçlük çekiyorum. İstanbul ve işler beni öylesine içine çekti ki tatilden eser kalmadı bende. Şimdi hafızamızı zorlayalım ve hatırlayalım. Sanırım iyi gelecek...
Cumartesi ve Pazar Özdere geçirdiğim günlerin ardından 20 Temmuz Pazartesi sabahı Burcu'yla düştük Marmaris yollarına. Ben İstanbul'dayken bu yolculuğumuz için bir yol Cd'si yapmıştım. Ama arabaya binince gördüm ki Burcu'nun şirket arabasında sadece radyo var. Yollarda da doğru düzgün tek çeken radyo TRT FM. Böylece klasik müzik dinleyerek uzandık güneye. Güzel yurdumda yol boyunca duracak bir doğru düzgün yer bulamadığımızdan Çine'de bir ihtiyaç molası verdik. Çiş kokulu Çine hafızamıza böyle yer etti :) 3 saat sonra Marmaris'teydik. Marmaris'e 90 senesinden sonra ilk defa gittimden hiçbir yer tanıdık gelmedi bana. 18 senede haliyle çok değişmiş, çok gelişmiş. Ama görmeyenlere ya da uzun süredir gitmeyenlere ısrarla tavsiye ediyorum. Marmaris, Antalya ve Bodrum civarına oranla o kadar yeşil ki. Çam ağaçları denize kadar uzanıyor. Denizi de havası da çok sıcak değil. En azından bizim gittiğimiz dönemde değildi. Ben bir gece üşüyüp hırka bile giydim. Üstelik gece hayatı barları, diskoları, kafeleri, restoranları birçok yerle yarışacak düzeyde. Açıkçası ben böyle bir şey beklemiyordum. Üstelik turisten geçilmiyor. Ağırlıklı olarak İngiliz ve Ruslar var. Türk turist o kadar az ki insan sanki yurtdışında tatil yapıyormuş gibi hissediyor. Bizim otelimiz İçmeler mevkiindeydi. Oldukça doğru bir seçim yapmışız çünkü İçmeler merkeze en yakın mesafede ve denizi süper. 90 senesinde Turunç'da kaldığımızda merkeze inmek için 1 saat yol gitmek gerekiyordu. Yol bir hayli uzun olduğundan ulaşım denizden motorla sağlanıyordu. Tabii hal böyle olunca da motor saatlerine bağlı kalmak zorunda kalıyorsun. Onun için Marmaris'e yeniden gidersem seçimimi yine İçmeler'den yana kullanacağım. Bizim kaldığımız Marmaris Park, 5 yıldızlı olmasına karşılık Antalya'daki otellerle kıyaslanamayacak kadar eski ve mütevazi bir oteldi. Ama bence çok daha samimi ve sıcak bir oteldi. Çam ağaçlarımız ve hiç susmayan cırcır böceklerimizle 5 gün kaldık orada. Ama herşey dahil diye kendimizi kapamadık oraya. Arabayla Datça, Knidos yaptık. Tekne turuyla civar koyları dolandık. Ve tabii ki gece hayatına aktık. Oralarla ilgili izlenimlerim bir sonra ki yazıya.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

TATİL 1. DURAK ÖZDERE



Evet efendim 1 yıldır beklediğim tatilim geldi de geçti bile. 2 koca haftayı geride bıraktık. Ama o kadar çok gezdim, o kadar çok eğlendim, o kadar çok dinlendim, o kadar çok anlatacak şey var ki... En baştan başlayalım. Bir yazı dizisi yapalım ne dersiniz?
İlk durağımız Özdere. Benim çocukluğumun geçtiği hemen her yaz gittiğim, çocukken tüm yazımı geçirdiğim İzmir'e bağlı mütevazi tatil beldesi. Buradaki yazlığımızın dili olsa da anlatsa. İlk annemin karnında gitmişim oraya, tabii benden öncesi de var. Ama elektriğin bile olmadığı o dönemlere şimdi girmeyeceğim. Çocukken bahçesinde koştuğumuz, ağaçtan evimizin üstünde oyunlar oynadığımız, barbie bebeklerle çay partileri düzenlediğimiz, taşları boyadığımız, bahçesine çadır kurduğumuz çocukluk günlerimiz çok geride kalsa da dostluklarımız baki. Biraz biraz büyümeye başladığımız günlerde buradan yazlık mı alınır diye hayıflandığımız, diskosu, barı, piyasası olmayan bu yerde o kadar güzel anılar biriktirmişiz ki... İyi ki de büyükbabamlar buradan bir yazlık almışlar. Daha doğrusu elleriyle bu yazlığı yapmışlar. O yıllarda kaçak olarak Merkez Bankası'na girme çabalarımız, Askeriye'ye girmek için attığımız binbir takla bugün bile düşününce beni çok eğlendiriyor. Sahilinde az mı içtik, kumsalına az mı kustuk, neler neler... Herbiri başlı başına bir konu başlığı olur. Yüzmeyi orada öğrendim, ilk kez orada sarhoş oldum, ilk aşkımla orada tanıştım daha neler neler... Bugünse kalabalıklaşmasına rağmen güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen bu yerde en sevdiğim şey eski arkadaşlarıma rastlamak, eski günlerden konuşmak. Sanırım en çok burada büyüdüğümü hissediyorum. Evlenenler, çocuklananlar derken havası, suyu değişmeyen bu yerde tek değişenin biz olduğumuzu anlıyorum. Cüneyt ile tanışmamıza vesile olan bu yerde geçmişe dalıp gidiyorum. Kısacası Özdere benim için zaman tüneli gibi. Hayattan göçüp gidenler, hayatımızdan çıkıp gidenler derken kalanların değerini daha da çok anlıyor insan. Burcu benim yazlıktan arkadaşım yani çocukluk arkadaşım. Sadece birbirimizi yazları görmemize rağmen bunca yıl hiç kopmadık. Her yaz birlikte tatil yaptık ama hep Özdere'de yaptık. Bu yaz ise bir değişiklik yaparak Özdere'de buluşup kendimizi yollara attık. Ben 18 Temmuz Cuma akşamı atladığım gibi otobüse geldim Özdere'ye. Aslında 2 gün kalıp babaannemi görmekti niyetim ama bana son dakikada sürpriz yapan kuzenim, karısını ve kızını alıp haftasonu için geldi Denizli'den. Kuzenim Kaya her Özdere anımın değişmeyen kahramanı. Çünkü birkaç yıl öncesine kadar yani hayat kavgasına düşmediğimiz günlerde Kaya tüm yazını burada geçirirdi. İzmir'de yaşadığı için onu da sadece yazları görebilirdim ama birlikte büyüdük diyebilirim. Çocukken bebeğimi balkondan sallandırır atmakla tehdit ederdi, büyüdüğümüzde ise ben erkek arkadaşımla rahat buluşabileyim diye evden benle birlikte çıkar, tüm gece tek başına dolanır beni beklerdi. Sonra sanki tüm gece birlikte takılmışız gibi eve birlikte dönerdik. Şimdi ise baba olmuş kızının peşinden kumsalda koşuyor :) O hafta sonunu birlikte geçirdik. Burcuların balkonunda oturup eskileri yad ettik. Sonra onlar evlerine döndüler biz ise Burcu ile Marmaris yoluna koyulduk.