27 Ekim 2009 Salı

Mikropcan

Mutlucan'a haksızlık yapıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Yani Nimbus'u ballandıra ballandıra anlatıyorum da, Mutlucan'ı kötü örnek vermek için kullanıyormuşum gibi oldu. Hiç iyi olmadı. Üvey evlat muamelesini hak etmiyor Mutlucan. Her ne kadar anne ve babamın kedisi olsa da, alınmasına vesile olan benim. Onu da Nimbus gibi Kedigen'den buldum. Ben ve Nimbus, ayrı eve çıktığımızda anne ve babam kedisiz ve evlatsız kaldıkları için bir kedi yavrusunun boş kalan evlerine neşe getireceğini düşünmüştüm. Ama Mutlucan yaramazlığın boyutunu o kadar arttırdı ki neşe vermenin ötesinde bıkkınlık vermeye başladı. Bu nedenle ben de adını Mikropcan olarak değiştirdim. Zira yaptığı mikroplukların haddi hesabı yok. Bu nedenle anne ve babam ona Mutlucan diye hitap etseler de onun adı benim için Mikropcan :)
Gördüğü her tahtayı kemiren, bu kemirme sevdasına köpek dişlerinden birini kaybeden, buzdolabını açıp içinden yemekleri götüren, biraz sevince çirkin sesiyle yeter ulen diyen, daha da ısrar ederseniz ısırıp kaçan, bazen hırsını alamayıp geri gelerek bir daha saldıran bu cici kediciğin yumuşak tüylerine kanmamanızı tavsiye ederim. Zira kendisi çok iyi bir oyuncudur. Onu almaya gittiğimiz gün öyle masum bir yüz ifadesi tanırak, size anne diyebilir miyim edalarıyla hemencecik taşıma kutusunun içine girip oturmuştu. Yol boyunca da bakın ben ne kadar iyi bir kediyim hiç ses çıkarmıyorum demişti. Eve adım atar atmaz baş köşeye kurularak bize gülümseyen de Mutlucan'dan başkası değildi. Hiç mi hiç yadırgamadı yeni evini, sinmedi, korkmadı, keşfe çıkmadı, ne iyi ettiniz beni almakla der gibi güle oynaya yeni yuvasına alıştı. Onun bu kadar dünya vatandaşı, bu kadar mutlu olduğunu gören annem de Mutlu ismini ona hemen yakıştırdı.

...devamı yarın

1 yorum:

Noni dedi ki...

Oyyy çok şeker gözüküyor ama bayağı yaramazmış kerata :)