28 Haziran 2008 Cumartesi

YENİ BANYOM :)


Sonunda tadilat bitti. Tam tamına 2 hafta sürdü. 60 çuval moloz çıktı. Tüm banyo yıkıldı, bununla da kalmadı, kolidordan mutfağa uzanan borular yenilendi. Evi pislik götürdü. Nimbusla ben annemlerde 2 hafta misafir olduk. Sonuç evimize kavuştuk. Yeni banyomuzun keyfini sürüyoruz. Darısı Filizimin başına diyorum çünkü onların da başında aynı dert var. Ama bu 2 haftalık süreç boyunca evde kalmak mümkün değil. Onun için önce kedileriyle birlikte misafir kalacak bir ev bulmaları lazım. Bundan 2 sene önce aynı işi annemler de yaptırmışlardı ama onlar banyoyla birlikte mutfağı da yeniledikleri için 40 gün sürmüştü. Eski evlerin kaderi bu 20 yıldan sonra herkesin başına geliyor. Onun için gönül sıfır evde oturmak istiyor ama İstanbul gibi eski bir şehirde, üstelik merkezi yerlerde yeni ev bulmak mümkün değil. Kiralık ev ararken gördüğüm mutfak ve banyoları unutamıyorum. Freddy'in kabusu gibiydiler. Onun için ben yeni banyomun kıymetini bileyim. Küçük müçük ama en azından temiz. Üstelik fayanslarını ve duşakabinini ben seçtim. Yerleşimine ben karar verdim :)

17 Haziran 2008 Salı

İTALYAN LİSESİ


Pazar günü okulda Pizza Günü vardı. Aslında her sene Haziran ayında mezunları bir araya getirmek için yapılan geleneksel bir olay bu. Hani her okulun Pilav günü vardır ya bizim ki de Pizza Günü. Bazılarına çok garip geliyor ama bence çok normal. İtalyan Lisesi konseptine çok uygun. Sadece yanında bira verilmesi garip bence. Şarap olmalı :) Neyse ben 1997 senesinde mezun olmuştum okulumdan. O gün bugündür de kapısından uğramamıştım. Sonunda şeytanın bacağını kırdım ve 11 yıl sonra ilk defa okuluma gittim. Ama bıraktığım okulla, gördüğüm okul arasında öyle bir uçurum vardı ki gözlerime inanamadım. O okul gitmiş yerine bambaşka bir okul gelmiş. Bu sene 120. yılını kutlayan İtalyan Lisesi ben bıraktığımda dökülen bir binaya sahipken şimdi 5. yıldızlı otel kıvamına gelmiş. Ciddi paralar harcanarak baştan aşağıya yenilenmiş. İster istemez hepimiz biz cefasını çektik, millet sefasını sürüyor diye espriler yapmaktan kendimizi alamadık. Elbette ki bir okulu okul yapan bina değil, eğitim. Aslında eğitim de değil de, kişiye kazandırdığı bakış açışı. Ama insan yine de görünüşe aldanıyor. Çok iyi hatırlıyorum ilkokul 5. sınıfta Özel Okullar sınavına girdiğimde yüksek puanlı okulların yanında düşük puanlı okulları da yazmıştım. Bunlardan biri de İstek Vakfı Kemal Atatürk'tü. Bir gün annemlerle okulu görmeye gittik ben direkt tav oldum ve ben burada okumak istiyorum diye tutturdum. O zaman annemler okulu satın almıyoruz kızım demişlerdi :P Ehh 11 yaşındaki bir çocuğun okul seçmesi de böyle oluyor işte :) Neyse son sözü babam söyledi ve bendeniz İtalyan Liseli oldum. Her yönden çok zor bir 8 seneydi ama şimdi ben de şunu söylüyorum "İtalyan Liseli olmak bir ayrıcalıktır ve bize bu ayrıcalığı yaşatanlara selam olsun"

12 Haziran 2008 Perşembe

BANYOSUZ KALDIM

Banyosuz kaldım arkadaşlar, artık banyomun yerinde bir harabe ve moloz yığını var. Taş üstünde taş bırakmadılar. Bu nedenle Nimbus ile ben annemlere taşındık. Eski odamıza yerleştik. İkimizin de yabancı olmadığı bir mekan :) Ben 1984-2005 yılları arasında ordaydım. Nimbus'un da ilk bildiği ev orası. O günlerden farklı olarak şimdi bir de Mutlucan da var ailemizde. Bu önemli bir şey çünkü iki kedi birbirleriyle hiç anlaşamıyorlar. Annemin sürekli trafik polisliği yapması gerekiyor. "Sen şu odaya gir sen şu odadan çık" diyerek hiç karşılaştırmamaya gayret ediyor kedileri. Karşılaşınca ne oluyor diye soracak olursanız, kan gövdeyi götürüyor diyebilirim. Bir dönem annemlerin evinde tadilat olduğunda 40 gün kadar Mutlucan bizim evde kalmıştı. Süre bu kadar uzun olunca ben birbirlerine alışacaklarına emindim ama ne gezer. Arpa boyu yol katedemedik. Neyse bu sefer ki birlikteliğimiz en iyi ihtimalle 1 hafta sürecek. Tüm banyo yıkılacak. Borular değişecek. Fayanslarla birlikte banyonun düzeni de değişecek. Artık bir küvetim değil, bir duşakabinim olacak. Neye benzeyecek nasıl olacak bilmiyorum ama en azından temiz ve yeni olacak. Son dönemlerde küvetime bakıp bakıp ne kadar eski ve çirkin olduğunu düşünüyordum. Sonunda düşünce gücümle onu yok ettim :) Şaka bir yana 25 yıllık binada tüm tesisat eskimiş, alt katıma su akıtıyordu. Onun için böyle bir operasyona girdik. Tüm dairelerde sırasıyla bu işlem yapılıyor şu aralar. Benden önce alt katımda vardı. Benden sonra üst katımda olacak. Artık yeni banyomun fotoğrafalarını çeker bloguma koyarım.

11 Haziran 2008 Çarşamba

KUMAR-İÇKİ-GECE HAYATI :)

Son zamanlarda pek sesim soluğum çıkmıyor. Napıyorum, ne ediyorum diye merak edenlere kısa bir özet geçeyim. Aşkta değil kumarda kazanıyorum :) Şaka bir yana son zamanlarda iş yerindeki arkadaşlarla iş çıkışı kağıt oynamaya sardık. Pis 7'li ile başlayan maceramız, pokerle devam etti. Aralarda sessiz sinema ve playstation da oynuyoruz ama bunların içinde en çok poker sardı bizi. O kadar çok sardı ki bir araya gelemesek de facebook üzerinden oynuyoruz. Çok zevkli tavsiye ederim. Onun dışında geceleri dışarı çıkıyoruz. Yıllardır ayrı kaldığım gece hayatına hızlı bir dönüş yaptım. İşten eve gidip, yemek yiyip, dizi izlediğim dönemlerden sonra iyi geldi valla. Dışarda ne güzel bir hayat var. İstanbul'da haftanın 7 günü sabahlara kadar hareket bitmiyor. Eğlenmeyi ne çok seven bir toplumuz. Avrupa'da belli bir saatten sonra herkes evine çekilir. Eeee ne de olsa erken yatıp erken kalkıyorlar. Ben ise 10'da iş başı yapıyorum :) Tabii onlar en geç saat 17.00'de paydos ederlerken ben en iyi ihtimalle 19.00'da çıkıyorum. Neyse konumuza geri dönecek olursak kendimi sokaklara attım bu dönem. Yiyelim içelim politikası izliyorum :) Özellikle hafta sonları o bar senin bu bar benim gezip dans edip şarkı söyledikten sonra eve dönmeden önce midye dolma faslımız var. Güzel şehrimin bir güzelliği daha. "Aç abi aç" diyerek 60-70 midyeyi mideye indiriyoruz. O saatte o limon sıkılmış midyeler lokum gibi geliyor valla. Sonra sabah ezanına müteakip yatak yolu gözüküyor. Ertesi sabah yorgunluk oluyor ama değer...

1 Haziran 2008 Pazar

TİYATRO FESTİVALİNİN ARDINDAN


Bir tiyatro festivalini daha bitirdik. OHHHH diyebilir miyim? Şükür bitti :) Valla paramızla rezil olduk. Resmen sabrımız sınandı. Geçen pazar Ölüm Hastalığı'na gittim. Ünlü Fransız sinema sanatçısı Fanny Ardant'ın tek kişilik bir oyunu. Nasıl durağan, nasıl sıkıcı anlatamam. Üstelik de Fransızca. Kadın 1 saat boyunca anlattı da anlattı. Oyunculuk namına hiçbir şey yok. Kadın anlatıyor biz dinliyoruz. Aslında dinlemiyoruz da üstten geçen tercümesini okumaya çalışıyoruz. Yok ya tiyatro bu olmaz diye çıktım salondan. Bir tomar para vermesem sonunu da beklemezdim ya hadi sabır sabır diye sonunu getirdim. Dün gece de Operation: Orfeo'yu izledim. Aman diyeyim size aman aman... Danca opera nasıl geliyor kulağa bilmem ama pek fenaydı. Fenanın fenası. İlahiler ve opera. Yine oyunculuk yok. Stilize hareketler var. Müthiş bir görsel şölen ama yine sıkıcının sıkıcısı. Bir sürü insan salonu terk etti. Ama bir sürü insan da elleri çatlayana kadar ayakta alkışladı. Valla ben de sabrımdan dolayı kendimi alkışladım. Sonuna kadar dayandığım için kendimle gurur duydum. Biz bu işten anlamıyoruz diyeceğim ama yok ya ne anlamaması, biz de anlamıyorsak kim anlayacak? Üstelik oyun sırasında 2 kere elektrik kesildi. Daha doğrusu arıza çıktı. Bir de kedi geçti sahneden :) Komedi valla. Biliyorum ben Tanrı sabrımızı sınadı :) Neyse geçti bitti. OHHHHHH.....