23 Nisan 2008 Çarşamba
BÜYÜKADA
Bugün 23 Nisan yani Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olmanın dışında Büyükada'daki Aya Yorgi kilisesinde adak günü. Her sene yüzlerce insan bugün oraya adak adamaya gidiyor. Ama işin ilginç yani ben çocukluğumdan beri Büyükada'ya giderim, tepeye tırmanır, o küçük Ortodoks kilisesine adak adarım, a gününün 23 Nisan olduğunu son yıllarda öğrendim. Açıkçası bir anlam da veremedim yani niye tek bir günle sınırlansın ki. Bir kere yanlışlıkla 23 Nisan'da hazır tatil, hava da güzel adaya gidelim fikrini o günün adak günü olduğunu bilmeden deneyimledikten sonra şu öğrendim ki: Adaya her gün gidilir, o gün gidilmez. Gitmek bir dert, dönmek bir dert, fayton bulmak, kiliseye girmek, hatta yemek yemek bile dert... Bu nedenle biz klasik bahar ziyaretimizi ve 2008 ibadetimizi :) geçtiğimiz Cumartesi günü gerçekleştirdik. Bugün gidenlerin allah yardımcısı olsun. Valla Cumartesi günü bile ciddi bir kalabalık vardı. Bizim vapur nasıl batmadı bilmem. Tıkış tepiş, üst üstte, altta altta her adaya mütemadiyen uğrayarak bir buçuk saatte adaya vardık. Önce güzel bir çay içtik iskelede, sonra atladık faytonlara tıngır mıngır yola koyulduk. Hava nasıl güzel anlatamam, ne sıcak, ne de soğuk. Güneş tüm haşmetiyle kendini gösteriyor ama yakmıyor. Her yer yemyeşil bahar kıyafetine bürünmüş. Neyse efendim Lunapark'a kadar faytonla geldik. Sonra yokuşun başında arkadaşlar dediler ki tepeye kadar konuşmak yok sadece adağını düşüneceksin. Hoppala bu da yeni mi çıktı, ben yıllarca konuşarak çıkmışım o yokuşu şimdi mi konuşmayacağım. Tabii ki konuşarak çıktım bunca zaman yaptığım gibi :) Adağımı adadım. Bir önceki gelişimde adadığım şey olduğu için yağımı götürdüm. Sonra da hep beraber yemek olayına girdik. Temiz havada yürüyüş öyle bir acıktırdı ki beni, ben bile şaşırdım çünkü son günlerde ciddi bir iştah sorunum var. Köfte, patates, bira, salata ne varsa tabağımda büyük bir iştahla sildim süpürdüm. 2 biranın ardından şarkılar söyleyerek indik yokuştan :) Atladık faytonumuza düştük dönüş yoluna. Yorgun, mutlu, çakır keyif. Eeee ne beklenir günün sonunda. Eve dönüş ve uyku değil mi? Yanıldınız biz yeni maceralara doğru koyulduk. Onu da anlatmak başka bir güne kalsın :P
18 Nisan 2008 Cuma
ARANIYOR SAHİBİ RUHUMUN
Bu sene Eurovision şarkı yarışmasında bildiğiniz üzere bizi Mor ve Ötesi temsil ediyor. Çocukluğumdan beri izlerim Eurovision'u ama son yıllarda cidden sevdiğim işler çıkıyor. Gerçekten gönülden destekliyorum bizimkileri. Bu sene ki şarkıyı da çok sevdim. Hatta o kadar çok sevdim ki sabah akşam dinliyor, dinlemediğim zamanlarda da söylüyorum. Şarkı sözleri de pek manidar. Duygularıma tercüman olmuşlar adeta :)
Mor ve Ötesi - Deli
Aranıyor sahibi ruhumun
Tam yerine mi düştüm
Direniyor faili tutkunun
Kızmış ve küçülmüş
Aranıyor sahibi ruhumun
Tam yerine mi düştüm
Direniyor direniyor direniyor
Beni büyütün, ağlatmayın
Sevginiz nerde övündüğünüz
Beni büyütün, ağlatmayın
Sahte düşlerle oyalamayın
Bir akıllı bir yarım deli
Dört yanım akıllı bir yanım deli
Herkes akıllı bir ben deli
Bir ben deli bir ben deli
Beni büyütün, ağlatmayın
Sevginiz nerde övündüğünüz
Beni büyütün, ağlatmayın
Sahte düşlerle oyalamayın
17 Nisan 2008 Perşembe
DÜN DÜNDE KALDI
Akarsu gibi donmadan akmak gerek.
Dün geçti gitti, dün gibi, dünün sözü de geçti.
Bugün, yepyeni bir söz söylemek gerek.
14 Nisan 2008 Pazartesi
GAEL GARCIA BERNAL
13 Nisan 2008 Pazar
FESTİVAL ZAMANI
İstanbul'a bahar ile festival birlikte gelir. Önce sinema, sonra tiyatro, sonra müzik, sonra jaz... Hepsini takip etmek imkansız olsa da birkaç ay boyunca sanata doyarız biz İstanbullular. Her konuda ayrıcalıklı olduğumuz gibi bu konuda da ayrıcalıklıyız :) Üniversite yıllarında başlayan bu festival müdavimliği kısa sürede bağımlılık yapar ve her sene ucundan kıyısından da olsa takip edilmesi gereken bir etkinliğe dönüşür. Açıkçası üniversite yıllarındaki kadar takip etmek güç tabii. O zaman dersten çıkar sinemaya koşardım. Bir günde üst üste 3 film seyrettiğimi bilirim. Şimdiyse acaba mesaiden çıkıp 21.30'a yetişebilir miyim diye bir endişe yaşıyorum. O zaman para yoktu şimdi vakit yok :) Bu hafta sonu 3 film izledik Filiz'le. Üçü de birbirinden keyifliydi. Bu vesileyle organizasyonu yapıp biletleri alan ama son anda Ankara'ya gitmek zorunda olduğu için aramıza katılamayan Selvinciğime kocaman teşekkürlerimi yolluyorum. Ve size de DVD'den izlemeniz için 2 film önerisinde bulunuyorum.
İlki Michel Gondry'nin Rüya Bilmecesi'nden sonraki filmi "Lütfen Başa Sarın"
Hayatta kaybetmeye mahkûm iki adamın mahallenin ünlülerine dönüştüğü benzersiz bir komedi. İkincisi ise Ünlü Amerikalı yazar Paul Auster'in ilk sinema filmi "Martin Frost'un İç Dünyası"
Akıllarda yer edecek bu nükteli mesel, bize tanımlama ve etrafımızdaki dünyayı görme şeklimizi sorgulamamızı isteyen felsefi bir gizem sunuyor.
Ayrıca Rolling Stones severler için Scorsese'nin çektiği "Shine a Light"da kaçırılmaması gereken bir belgesel.
11 Nisan 2008 Cuma
9 Nisan 2008 Çarşamba
8 Nisan 2008 Salı
AAAAAHHHH!!!
Anlatacak o kadar çok şey ama yazmaya değer o kadar az şey var ki aslında elim bir türlü gitmiyor bloguma. Hayat akıp gidiyor bir yerlere ama ben de bilmiyorum nerelere. Hafta içi ciddi bir biçimde işte geçer oldu. Gözümü açıyorum işe gidiyorum, gözümü kapayacakken eve dönüyorum. Anlamsız manasız bir koşuşturmadır gidiyor işte. Haftanın 5 günü, günün 9 saati kesinlikle yetmiyor. Yetmediği için de gecelere sarkıyor. Bana da kendime ayıracak zaman kalmıyor. Hafta sonları için çeşitli planlarım var. Ama henüz geçemedim bir türlü harete. Spor yapmak istiyorum, yoga yapmak istiyorum, tango yapmak istiyorum, dalmak istiyorum... İstiyorum da istiyorum... Bir türlü bir karar verip başlayamıyorum. Kendime güvenmiyorum, başlayıp da yarıda bırakmak istemiyorum. Bir sürü bahanem var işte, hangi birini anlatayım :) Aslında başımı alıp gitmek istiyorum uzaklara. Acaba cep telefonsuz, internetsiz, televizyonsuz kaç gün geçirebilirim tek başıma. Valla ben de bilmiyorum. Şöyle kendi kendime kalsam bir kafamı toplasam. Yapabilir miyim dersiniz? Ayrıca nereye gideceğim? Ne zaman gideceğim? Alın işte bir sürü soru işareti daha... Garip şeyler oluyor bugünlerde hayatımda ilginç tesadüfler, ilginç içdönüşler yaşıyorum. Hepsinin bir nedeni var biliyorum. Bana mesaj gönderiyor evren farkındayım. Aldım mesajların birçoğunu değerlendireceğim. Biraz bırakacağım elimdeki dizginleri. Kıracağım kuralları. Her zaman mantıklı, akıllı, planlı programlı olmak durumunda değilim. İnsan hata yapmaktan, güçsüz olmaktan bu kadar mı korkar ? Ne yorucu... Salmak lazım arada kendini. Salacağım ben de bakalım ne kadar salabilirsem :)
4 Nisan 2008 Cuma
ŞARKILAR KONUŞSUN
Belki Alışman Lazım - DUMAN
Orada bir adam var
Adamın içi dapdar
Beyni başı patlar
Kendinden geçer
Onu bunu bilmez
Bildiğini görmez
Görmeden inanmaz
Kendinden geçer
Yeter yeter
Yalnız mı kaldın
Bir tek sen mi varsın
Yanlız mı kaldın
Belki alışman lazım
Bu yanlızlığa
Belki katlanman lazım
Orada bir kadın var
Kadının içi dapdar
Beyni başı patlar
Kendinden geçer
Onu bunu bilmez
Bildiğini görmez
Görmeden inanmaz
Kendinden geçer
Yeter yeter
1 Nisan 2008 Salı
2 ŞARKI 1 İNSAN
RÜZGAR - Nil Karaibrahimgil
İnsan yalnız kalamaz, yapamaz
Döner durur yatağında, uyuyamaz
Ben seni kaybettim, anladım
Gündüzleri gecelere zor bağladım
Hani zaman herşeye ilaç ya, yalanmış
Hani aşklar hep gelip geçer ya, kalırmış
Rüzgar esti üstüme üstüme üstüme
Seni vurdu yüzüme yüzüme yüzüme
İnsan yalnız kalamaz, yapamaz
Döner durur yatağında, uyuyamaz
AKBABA - Nil Karaibrahimgil
Rakı olmasın
Şarap olmasın
Madem sen yoksun kafam olmasın
Gündüz olmasın
Gece olamasın
Madem sen yoksun günler akmasın
Sensiz nasılım bak bana
Gel de bir çorba yap bana
Madem öldürdün
Akbaba olmasın
Akraba olmasın
Eğer sen yoksan kimsem olmasın
N'olur olmasın!