29 Şubat 2008 Cuma

İYİ Kİ DOĞDUNUZ, İYİ Kİ VARSINIZ...

Üç tane canım arkadaşım var. Üçü de Balık burcu. Bir ben içlerin de Yengecim. Ben de çok uzak sayılmam. Sonuç da hepimiz su grubuyuz :)
Filiz 27 Şubat, Demet ve Selvin ise 1 Mart doğumlu. Hal böyle olunca birlikte kutluyorlar doğum günlerini çoğunlukla. Ama bu sene Demet Almanya'da olduğu için ayrı kutladık maalesef. Açık söyleyeyim onun şen kahkahalarını çok aradım. Onsuz bir şeyler eksikti. Olsun varsın, onun keyfi yerinde ya önemli değil. Hayal Kahvesi'nde kutlandı büyük 30. yaş günü. Filiz blogunda fotoğraflı anlatır herhalde. Ben bir gece önce sette sabahladığım için fazla kalamadım. Bir de şu sigara olayı var ki artık iyiden iyiye rahatsız ediyor beni. Doğum gün kızları eğlendiler önemli olan bu. Üçüne de yeni yaşlarında mutluluk, sağlık ve başarı diliyorum. İyi ki doğdunuz kızlar, iyi ki varsınız.

28 Şubat 2008 Perşembe

PACK SHOT


Geçen Flormar çekimlerinde sete aniden dalan basın mensupları görüntü almaya başladılar. Aniden lafı aslında benim için geçerli çünkü PR ajansımız ayarlamış bunu. Herkesin de basının geleceğinden haberi varmış. Neyse onlar görüntü alırken muhabir Metin ve Hande'nin dışında, ajanstan birileriyle de röportaj yapmak istediğini belirtti. Ve ben kendimi birden kamera karşısında buldum. O kadar hazırlıksızdım ki. Bilseydim ona göre giyinir, ona göre makyaj yapardım. İnsan hayatında kaç kere televizyona çıkar :)
Ama takır takır konuşmaya başladım. Hiç heyecan yapmadan gayet rahat cevapladım soruları. Hatta arkadaşlarım, Zeynep sen kameralara alışıksın galiba bile dediler. Bu arada çekim Pazar günleri öğlen yayınlanan Pack Shot programı içindi. İzlemeyenler için söylüyorum. Çok keyifli bir program tavsiye ederim. Yurt dışından çok güzel reklam örnekleri veriyorlar. Bizim eski reklamları gösteriyorlar ki pek bir komik. Arada da reklamların kamera arkasından örnekler verip, reklamın yaratıcılarıyla görüşüyorlar. Neyse uzun lafın kısası ben bu programa çıkacağımı eşe dosta duyurdum ama gel gör ki üstünden kaç hafta geçmesine rağmen beni göstermediler :( Şaka bir yana bu hafta programdan bizi arardılar ve gelip tekrar çekim yapmak istediklerini söylediler. Çünkü gelen Show TV muhabiri programın formatına uygun sorular sormamış. Özellikle Hande ve Metin'e magazinel, içeriği dolu olmayan sorular yöneltmiş. Haydaaaa... O zaman o muhabirin ne işi var o programda dedik. Meğerse o gün gelen gerçekten magazin muhabiriymiş çünkü programın sunucusu Güneş'in o gün işi varmış. İş yine başa düştü biz yine ropörtaj verdik hem de bu sefer haberli olarak. Ama ben bu sefer eeeee ııııı eee ıııııı demekten doğru düzgün konuşamadım. İzleyin de görün. Bu Pazar Show'da! Bu sefer kesin :)

25 Şubat 2008 Pazartesi

BU BLOGU KİM OKUYOR?

Bu blogu kimler okuyor bilmiyorum. Demet’in okuduğu kesin çünkü yorumlarıyla okuduğunu belli ediyor sağolsun. Arda’nın da okuduğu kesin o da sürekli bana laf yetiştiriyor sağolsun. Annem yorum yazmayı henüz keşfedemediği için sözlü yorum yapıyor sağolsun. Onun dışında sanırım okuyan yok. Ebru’yu bir süre önce kaybettik. Evlenme mazeretiyle elini eteğini herşeyden çekti. Bakalım ne zaman normale dönecek? Filiz desen hiç yorum yazmaz. Kendi sayfasına yazılan yorumları da cevaplamaz. Onun için blogumu takip edip etmediğini ben takip edemiyorum :) Bir de Nirva var. O da ben oku diye dürtmesem okumuyor. Başka da kimse var mı okuyan? Varsa ses versin. Reklamcıyım ama kendi blogumun reklamını pek iyi yapamamışım anlaşılan. Ya da daha da kötüsü ilgi çekici konular bulamıyorum. Yeni şeyler bulmalıyım. Durun ben bir düşüneyim...

20 Şubat 2008 Çarşamba

PÜF NOKTALARI

Sevgili dostlarım bu püf noktalarını okuyunca sizinle paylaşmadan edemedim. Evde işinize yarayabileceğini düşündüğüm bir kaç püf noktayı yorumlarımla beraber iletiyorum. Hem ev hem iş kadını olmak kolay değil.

Satın aldığınız ayakkabılar ayağınızı sıkıyorsa onları bir kaç dakika buhara tutun.
(Valla benim satın aldığım tüm ayakkabılar istinasız ilk seferlerde ayağımı vuruyor. Bunu deneyeceğimdir.)

Halıdaki sigara yanıklarından, yanık yerler üzerinde zımpara kağıdı ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.
(Sigara içmiyorum, içenler düşünsün:)

Mobilyaların yerlerini değiştirdiğinizde halıların üzerinde iz bırakır. Bu izleri yok etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin. Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini gezdirin. İzden eser kalmadığını göreceksiniz.
(Çok uzun süre masa gibi, koltuk gibi çok ağır şeylerin altında kalan halılarda işe yarar mı bilmem)

Satın aldığınız plastik ve cam eşyaların üzerine yapıştırılan etiketlerden kurtulmak için etiketin üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin. Bir bez ile ovalayıp yıkayın. Üzerinde hiç bir leke ve çizilme oluşmayacaktır.
(En sinir olduğum şeydir. Etiketi çıkarmadan içim rahat etmez. Çıkarınca da yapış yapış olur. Ben bu durumlarda silgiyle silerek etiketin bıraktığı yapışkandan kurtuluyorum.)

Ütü yapmayı kolaylaştırmak ve süreyi azaltmak için ütü masasının kılıfının altına alüminyum folyo koyun. Sıcağı geri yansıtacağından ütü yapmak daha kolay olacaktır.
(Ütüden Filiz kadar nefret etmiyorum ama Demet kadar da sevmiyorum. Denenebilir.)

Duvarınıza çivi çakacağınız zaman işaretlediğiniz
yerin üzerine çapraz bant yapıştırın. Çiviyi öyle çakın. Böylece duvarın alçısını çatlatmamış olacaksınız.
(Bu çivi çakma işini hiç sevmiyorum. Çivi yamulur, duvar zedelenir, tam girmez çirkin bir görüntü oluşur. Matkaptan şaşmayın. Benim gibi matkabınız yoksa Koçtaş’tan çerçeve asma aparatı alın. Duvara yapıştırın.)

Büyük miktarda patatesiniz var ise torbanın içerisine bir adet elma koyun. 8 hafta boyunca filizlenmesini ve büzüşmesini önler.
(Vallahi bugüne kadar o kadar çok patates attım ki.)

Kuru soğanlari kese kağıdına sardıktan sonra buzdolabının sebze bölümünde muhafaza ederseniz çürüyüp bozulmasını önlemiş olursunuz.
(Bir sürü de soğan attım. Ta ki bir gün Selvin Amerikan soğanı al bozulmuyor diyene kadar. Muhteşem bir şey herkese tavsiye ederim. Büyük marketlerde file içinde satılıyor. Kocaman ve beyaz.)

Kızartma yağını bir kaç kez kullanabilirsiniz. Kullanılır durumda olup olmadığını anlamak için kızgın yağın içerisine bir dilim ekmek atin. Ekmekte kara lekeler oluşmuyorsa kullanabilirsiniz.
(Bunu hemen bu gece deneyeceğim. Pek bir ilginç!)

Beğenirseniz devamı gelecektir...

13 Şubat 2008 Çarşamba

EBRUŞUN KINA GECE

YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özlerim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özlerim
Annemin yelkeni olsa açsa da gelse
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özlerim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özlerim

Hepimizin severek söylediği bu türkünün hikayesini biliyor musunuz? Valla ben bu sabaha kadar bilmiyordum. Öğrenince de şaşırdım çünkü hikayenin kahramanı benim adaşımmış :)

Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşrı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep'i alıp aşrı köyüne götürür. Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışırmış. Oysa kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve kocasının horlaması Zeynep'i yataklara düşürür. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip gidenler de anasının babasının çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını anlayan Zeynep'in kocası da anasına babasına haber vermeye gider. Altı gün altı gecelik bir yolculuktan sonra bir akşam üstü Zeynep'in anası babası köye gelirler, Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü anasına babasına da söylemeye başlar. Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır. Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur.

8 Şubat 2008 Cuma

FLORMAR ÇEKİM





Biz reklamcılar setleri çok severiz çünkü set demek projenin hayata geçmesi demek. Üstelik bir reklam filmi çekmek sanılandan çok daha sancılı bir süreç. Öncelikle bir senaryo yazıyorsun sonra bu senaryoyu reklam ajansındakilere anlatıyorsun. Eğer onlar da senaryoyu severlerse müşteriye sunuyorsun. Müşteriye film beğendirmek deveye hendek atlatmaktan zor. Çünkü ciddi paralar söz konusu. Film çekmek çok maliyetli olduğu gibi onu televizyonda yayınlatmak daha da maliyetli. Hepi topu 30-40 saniyelik bir filmi çekmek, bir kaç kanalda birkaç hafta yayınlatmak milyon doları buluyor. Haklı olarak müşteri parasının her kuruşuna değecek bir film istiyor. İnce eliyor sık dokuyor. Eğer işler yolunda giderse, proje prodüksiyon şirketlerine anlatılıyor. Başlıyor bitmek tükenmek bilmeyen bir pazarlık. Bu arada oyuncu seçiliyor, yönetmenlerle görüşülüyor. Haftalar toplantılarla geçiyor... Neyse sonunda motor deme zamanı geliyor. Herkes de bir heyecan. Ne de olsa çocuğunuz başkalarının elinde. Ama sizin de Metin Arolat gibi dünya tatlısı bir yönetmeniniz olursa, içiniz rahat geçiyorsunuz monitör karşısına başlıyorsunuz çekimleri izlemeye. Çekim deyip geçmeyin. Çarşamba sabah 8'den gece 12'ye- Perşembe sabah 8'den ertesi sabah 6'ya kadar sürdü. Daha da montajı, dublajı var bunun. Ama eminim ki çok güzel olacak. Çünkü çekimler süper geçti :) Çok soğuktu, çok yorucuydu ama çok da keyifliydi. 20 Şubat'tan itibaren televizyonda. Mutlaka izleyin! Bu arada basın sete gelip görüntü aldı. Röportaj yaptı. Bu pazar saat 15.00'de Show TV - Pack shot programında izleyin beni anacıııımmmm :)